-
1 genç adam
n. stripling* * *1. youngster 2. younker -
2 genç
genç adam junge(r) Mann;genç ihtiyar jung und alt;genç irisi ein (junger) Berserker;genç (yaşta) iken in jungen Jahren -
3 genç
(-ci)1.в разн. знач. молодо́йgenç adam — молодо́й челове́к
genç ağaç — молодо́е де́рево
genç hayvan — а) молодо́е живо́тное; б) молодня́к
genç kız — моло́денькая де́вушка
genç kızlık — ра́ннее деви́чество
genç kız ve erkekler — де́вушки и ю́ноши
2.молодо́й челове́к, ю́ноша; па́рень, ма́лыйgençler — молодёжь; ю́ноши; молоды́е лю́ди, па́рни, ребя́та
gençler toplantısı — фо́рум молодёжи
İranlı genç — ю́ноша-ира́нец
◊
genç irisi — си́льный челове́к, здоровя́к; не по года́м ро́слый, физи́чески ра́звитый -
4 genç
молодо́й ю́ный* * *1. врз.молодо́йgenç adam — молодо́й челове́к
2.genç ağaç — молодо́е де́рево
молодо́й челове́к, ю́ношаgençten bir adam — из молоды́х (о ком-л.)
-
5 adam
-
6 younker
genç adam -
7 youngster
genç adam -
8 younker
genç adam -
9 молодой
genç* * *1) врз gençмолодо́е поколе́ние — genç kuşak
молоды́е незави́симые госуда́рства — bağımsız genç devletler
молодо́й лейтена́нт — genç / delikanlı teğmen
в молодо́м во́зрасте — genç yaşta
молодо́й челове́к — genç (adam); delikanlı (тж. в обращении)
ты́сячи молоды́х люде́й — binlerce genç
она́ была́ тогда́ совсе́м молодо́й учи́тельницей — o zaman çiçeği burnunda bir öğretmendi
де́ти (в во́зрасте) моло́же десяти́ лет — on yaşından küçük çocuklar
он вы́глядит моло́же кого-л. — daha az gösteriyor
2) körpeмолода́я трава́ — körpe otlar
молодо́й карто́фель — turfanda patates
молодо́е де́рево — genç ağaç
3) → сущ., м, разг. ( супруг) damat4) (молода́я) → сущ., ж, разг. ( супруга) gelin5) (молоды́е) → сущ., мн. yeni evliler••мо́лод ты ещё нас учи́ть! — yaşın ne, başın ne ki bize akıl öğretesin!
-
10 jung
jung heiraten (sterben) genç (yaşta) evlenmek (ölmek);jung verheiratet yeni evli;Jung und Alt genci yaşlısı(yla);von jung auf küçük yaştan;junger Mann genç adam, delikanlı;junges Mädchen genç kız;junges Unternehmen genç şirket -
11 youth
adj. genç adam————————n. gençlik, dinçlik, bahar, delikanlılık, delikanlı, tazelik, genç, gençler* * *gençlik* * *[ju:Ɵ]plural - youths; noun1) ((the state of being in) the early part of life: Enjoy your youth!; He spent his youth in America.) gençlik, delikanlılık2) (a boy of fifteen to twenty years old approximately: He and two other youths were kicking a football about.) genç, delikanlı3) (young people in general: Some people say that today's youth has/have no sense of responsibility.) gençler•- youthful- youthfully
- youthfulness
- youth hostel
- youth mentor -
12 человек
м1) insan, adam; insanoğlu; kişi; fert (-di)сове́тский челове́к — Sovyet insanı
молодо́й челове́к — genç adam, delikanlı
любо́й здравомы́слящий челове́к — sağduyu sahibi herkes
ни оди́н разу́мный челове́к — aklı başında hiç kimse
она́ хоро́ший челове́к — iyi bir kadındır
я счита́л его́ надёжным челове́ком — ben onu güvenilir biri sanmıştım
челове́к в ко́смосе! — insanoğlu uzayda!
2) ( при счёте) kişiпять челове́к — beş kişi
пять челове́к и не́сколько живо́тных — beş insan ve birkaç hayvan
нас бы́ло пять челове́к — beş kişiydik
у них пять челове́к дете́й — beş çocukları var
3) ( кто-то) biriтебя́ спра́шивал како́й-то челове́к — seni biri aramıştı
ко мне подошёл како́й-то челове́к в ко́жаной ку́ртке — yanıma meşin ceketli biri yaklaştı
с / на челове́ка — adam / kişi başına
за электри́чество плати́ли с челове́ка — elektrik parası kişi / nüfus başına bölünerek ödeniyordu
у него́ есть там сво́й челове́к — orada bir adamı vardır
••мы сде́лали из него́ челове́ка — onu adam ettik
сража́ться до после́днего челове́ка — son ferdine kadar savaşmak
-
13 stripling
-
14 youngster
n. çocuk, yavru, delikanlı* * *genç adam* * *noun (a young person: A group of youngsters were playing football.) genç, delikanlı -
15 ჭაბუკი
i.genç adam, delikanlı, genç -
16 youth
gençlik; gençler, gençlik; genç adam, genç -
17 მოყმე
i.genç adam -
18 młodzieniec
adam; genç -
19 Mann
1) erkek; ( Erwachsener) adam;ein junger/gestandener \Mann genç/kelli felli bir adam;ein \Mann, ein Wort sözünün eri;\Mann gegen \Mann kämpfen teke tek dövüşmek;\Mann über Bord! naut denize adam düştü!;alle \Mann an Deck! naut bütün eller güverteye!;der \Mann auf der Straße ( fig) sokaktaki adam;ein \Mann des Volkes halk adamı;ein gemachter \Mann sein ( fam) köşeyi dönmüş olmak;letzter \Mann son adam;etw an den \Mann bringen ( fam) bir şeyi satmak;seinen \Mann stehen kendi göbeğini kendi kesmek, kendi kanatlarıyla uçmak;von \Mann zu \Mann erkek erkeğe;mein lieber \Mann! ( fam) canım efendim!;\Mann, oh \Mann! ( fam) vay canına!;mach schnell, \Mann! ( fam) çabuk ol, be adam!;den toten \Mann machen ( fam) suyun üstünde ölü numarası yapmak2) (Ehe\Mann) koca, eş;ihr verstorbener/erster \Mann ölen/ilk kocası [o eşi] -
20 люди
insanlar* * *мн.1) insanlar; adamlar; halkсове́тские лю́ди — Sovyet halkı
лю́ди нау́ки — bilim adamları
лю́ди труда́ — emekçi halk
лю́ди физи́ческого труда́ — kol işçileri, bedenen çalışanlar
ты́сячи молоды́х лю́де́й — binlerce genç
как мно́го лю́де́й! — ne çok halk var!
а мы что не лю́ди? — bizim canımız yok mu?
он их за лю́де́й не счита́л — onları adamdan saymazdı
2) разг. ( другие) elâlem, eloğlu, el günчто лю́ди ска́жут? — elâlem / eloğlu ne der?
мне пе́ред людьми́ сты́дно — ele güne karşı mahcup oluyorum
лю́ди говоря́т, что... — rivayete göre...
3) ( кадры) elemanlar; personelтре́буются лю́ди — eleman aranıyor
4) воен. mensuplar; erler ( солдаты)поте́ри в лю́дях — insanca zayiat
••вы́йти в лю́ди — adam olmak; adam sırasına geçmek
вы́вести кого-л. в лю́ди — ирон. adam etmek
- 1
- 2
См. также в других словарях:
ailevi — sf., Ar. ˁāˀilevī Aile ile ilgili Ailevi bir laubalilikle genç adam, köşe koltuğuna kuruldu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
boğum boğum — sf. Çok boğumlu Sanki Çakır ın boğum boğum bileğini muayeneye alan genç adam bu değildi. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
bön — sf. Budala, saf, avanak, ahmak Genç adam çirkin hatta biraz bön. S. F. Abasıyanık Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bön bön bakmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dayanılmaz — sf. 1) Karşı konulamaz veya karşı çıkılamaz (kimse veya şey), tahammülfersa Genç adam, dayanılmaz bir cazibeye tutulmuşçasına hemen hesabını ödedi. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Tahammül edilemez, katlanılamaz Dayanılmaz bir kış ayazı … Çağatay Osmanlı Sözlük
fişeklikli — sf. Fişekliği olan Gittiği zaman karşısında filintalı, fişeklikli, külotlu ve kalpaklı aslan gibi bir genç adam bulmuştu. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçekten — zf. Gerçek olarak, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki Hiçbir genç adam, ölümü gerçekten düşünmemiştir. N. Ataç … Çağatay Osmanlı Sözlük
köşe koltuğu — is. Odanın veya salonun köşesini kaplayan koltuk Ailevi bir laubalilikle genç adam, köşe koltuğuna kuruldu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
nokta — is., Ar. nuḳṭa 1) Çok küçük boyutlarda işaret, benek 2) Bazı harflerin üzerine konulan ufak işaret 3) Yer Köşkten çıktık ve bahçenin her noktasını uzun uzun durup konuşarak dolaştık. A. Haşim 4) Konu, konu ile ilgili önemli bölüm Genç adam, o… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıyırmak — i 1) Hızla sürtünerek bir şeyin yüzünden bir parça soymak, koparmak veya üzerini hafifçe yırtmak Çark elini sıyırdı. 2) Sürtünerek veya çekerek bir şeyi yerinden almak, kaldırmak, düşürmek 3) Bir şeyin üstündeki örtüyü çekerek almak veya açmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
şakak — is., ğı Göz, alın ve yanak arasında, elmacık kemiğinin üstünde bulunan çukurumsu bölge Genç adam tekrar elini hastanın başına, şakaklarına götürerek bütün yüzünü, boynunu okşadı. P. Safa Birleşik Sözler eli şakağında Atasözü, Deyim ve Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaralanmak — nsz 1) Yaralama işi yapılmak Adamcağızın yaralanmamış tarafı kalmamış. R. H. Karay 2) mec. Gücenmek, incinmek, kırılmak Gururu yaralanan genç adam, duyduğu acı ile kendisini yeniden yaratmıştı. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük